1. orada
O, kahvaltısını sıklıkla orada yer.
Yağmur ormanlarının, dünya yüzeyinin sadece yüzde ikisini kaplamasına rağmen; vahşi bitki, hayvan ve bitki türlerinin yarısından fazlası orada yaşar.
Çünkü bu orada.
Orada biri var mı?
Biz altıda orada olacaksak, şimdi hareket etmek zorundayız.
Sözleşmeyi imzalayarak, beş yıl daha kendimi orada çalışmaya adadım.
Orada bir sürü yaratık çeşidi gözlemledi.
Bak! Orada meteor gidiyor.
Kesilmiş uzuvları olan insanlar onları hâlâ orada gibi hissetmeye devam ediyor.
Merakım gelecekte çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim.
O, Brezilya'ya gitti ve orada kaldı.
Gerçekten Finlandiya'ya gitmek ve orada yaşamak isterim ama ilk olarak İsveççemi geliştirmem gerekecek.
Bogdan, yarın orada olacağını söylemişti.
Zamanında olmak istiyorsan, 11:00'e kadar orada olmalısın.
Bir trafik sıkışıklığı yakalanmazsak, sanırım zamanında orada olacağız.
2. var
Nezlem var.
Üç tane köpeğimiz var, biri beyaz, ikisi siyah.
Mademki boş vaktimiz var, o zaman sinemaya gidelim.
Az param var. Bununla birlikte seninle mutluyum.
Elin beş parmağı var: başparmak, işaret parmağı, orta parmak, yüzük parmağı ve serçe parmak.
Onların hepsinin, kolları, bacakları, ve kafaları var,onlar yürürler ve konuşurlar, ama şimdi onlara farklı yapmak isteyen bir şey var.
Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
Büyük bedenimiz var, ama o renk mevcut değil.
Tatoeba'ya yüzlerce cümle yazmak isterdim ama yapmam gereken şeyler var.
Bu ev yakında, iki yatak odası ve bir oturma odası var, ve dekorasyonu kötü değil; ayda 1500.
Bir yüz çıbanım var.Bir burun deliğinin arkasında acılı bir yumru var.
Kardeşinin sözlüğünün aynısından bende de var.
Teoride, teori ve pratik arasında hiçbir fark yoktur. Fakat pratikte, var.
Çin'in çölünde Japonya'nın tamamında bulunandan daha çok insan var.
Benim bir oğlum ve bir de kızım var. Oğlum New York'ta ve kızım da Londra'da.
Turecký slovo „hay„(var) se zobrazí v sadách:
Section 01 Unit 08