1. göz
O,rapora göz gezdirdi.
Esperanto'nun yaratıcısı Zamenhof, bir göz doktoruydu.
Böylesine büyük bir silahlanma için paramızın olup olmadığı sorusunu göz önüne almalıyız.
Patronum toplantıya geç gelmeme göz yummadı.
Miktarı göz önünde bulundurmaksızın,Brian gelecek haftaya kadar doğru,tam miktar istiyor.
Bilet alacağım sırada çantama göz kulak ol.
Göze göz, dişe diş.
Lütfen ona bir göz atmama izin verir misin?
O, teşhir vitrinine göz attı.
Pul koleksiyonuna bir göz atmak istiyorum.
Bu haritaya bir göz atın.
Yürüdüğün yolu göz önünde bulundur.
Daha yakına gel ve bu resme bir göz at.
Her şeyi göz önüne alırsak, o suçlu olamaz.
Mary kuru gözleri için göz damlaları kullanır.
Turecký slovo „глаз„(göz) se zobrazí v sadách:
Части тела на турецком